Habis Olmak Ne Demek? Siyasal Bir Analiz
Giriş: Güç, İktidar ve Habisliğin Siyaseti
Bir siyaset bilimci olarak şu soruyla başlamak gerekir: “Güç insanı habis mi yapar, yoksa habis olan güç mü yaratır?” Toplumsal düzenin dokusunda gizlenen bu soru, modern siyaset teorisinin kalbinde yankılanır. Habis olmak, yalnızca bireysel bir kötülük hali değil, sistemin içinde yeniden üretilen bir iktidar pratiğidir. Bu kavramı anlamak, devletin, kurumların ve ideolojilerin insan doğasıyla kurduğu ilişkileri çözümlemek anlamına gelir.
Habisliğin Siyasi Anatomisi
Siyaset bilimi açısından “habis olmak”, yalnızca ahlaki bir sapma değil, iktidarın yozlaşması anlamına gelir. Her iktidar ilişkisi bir yönüyle habisleşme potansiyeli taşır. Gücün tekelleşmesi, denetlenemez hale gelmesi ve hesap vermezliğin kurumsallaşması, toplumsal düzenin içindeki “habis hücreler” gibidir.
Tıpkı bir organizmada kontrolsüz hücre büyümesinin kanseri doğurması gibi, siyasette de denetimsiz iktidar otoriterliğin ve tahakkümün kapısını aralar.
Bu bağlamda habis olmak, yalnızca bireyin değil, kurumların da içine sirayet eden bir bozulma biçimidir. Bir devlet kurumu, kendi çıkarlarını toplumun önüne koyduğunda; bir lider, halkı araçsallaştırdığında; bir ideoloji, farklı düşünceleri susturduğunda habislik artık yapısal hale gelmiştir.
İktidar ve Kurumların Habisleşme Döngüsü
Modern siyaset teorisinde iktidar, hem üretici hem de yıkıcı bir güç olarak görülür. Michel Foucault’nun belirttiği gibi, iktidar sadece baskı kurmaz; bilgi üretir, norm belirler, kimlikler yaratır. Ancak bu üretim süreci, iktidarın kendini sorgulanamaz kıldığı anlarda habisleşir.
Kurumlar, başlangıçta toplumsal düzeni korumak için inşa edilir. Fakat zamanla bu kurumlar, kendi çıkarlarını koruma refleksiyle topluma yabancılaşır. Bu noktada sormak gerekir: Toplum için mi kurumlar vardır, yoksa kurumlar için mi toplum?
İdeoloji ve Vatandaşlık: Habisliğin Görünmez Yüzü
İdeolojiler, bireylerin dünyayı anlamlandırma biçimlerini şekillendirir. Ancak her ideoloji, kendi “doğruluk rejimini” inşa ederken dışlayıcı olabilir. Bu dışlayıcılık, habis bir ideolojik kapanma yaratır.
Vatandaş, artık eleştiren değil, itaat eden bir figüre dönüşür. Böylece demokratik katılım yerini sessiz kabule bırakır.
Siyaset bilimi burada önemli bir uyarı yapar: Bir toplumda vatandaşın sesi sustuğunda, habislik artık sistemin parçası haline gelmiştir.
Toplumsal Cinsiyet ve Habisliğin Farklı Yüzleri
Siyasal alanda habislik, cinsiyet temelli farklı biçimlerde görünür. Erkek egemen siyaset, gücü stratejik bir oyun, iktidarı bir yarış olarak görür. Burada önemli olan kazanmak, kontrol etmek ve hükmetmektir.
Oysa kadınların demokratik katılım anlayışı daha çok paylaşım, uzlaşma ve toplumsal etkileşim temellidir. Kadınların siyasete katılımı, habisleşmiş iktidar yapılarında bir denge unsuru olarak görülmelidir.
Peki, siyaset gerçekten çoğulcu olabilir mi? Yoksa güç daima belirli ellerde toplanmaya mı mahkûmdur?
Habisliğe Karşı Direnç: Yeni Bir Siyasal Etik Mümkün mü?
Toplumlar, habisleşmiş iktidarlara karşı zaman zaman “demokratik bağışıklık” geliştirir. Bu bağışıklığın kaynağı, eleştirel düşünce, özgür basın, sivil toplum ve bilinçli vatandaşlıktır. Yeni bir siyasal etik, gücü paylaşmaya, iktidarı dengelemeye ve insan onurunu merkeze koymaya dayanır.
Ancak sorulması gereken şu: Modern demokrasi, habisliği önleyebilecek kadar güçlü mü?
Yoksa habislik, sistemin görünmez bir parçası olarak mı varlığını sürdürür?
Sonuç: Habislik ve Umudun Politikası
Habis olmak, sadece bir kişilik özelliği değil; iktidarın, kurumların ve ideolojilerin içine yerleşmiş yapısal bir hastalıktır. Bu hastalıkla mücadele, yalnızca ahlaki değil, politik bir görevdir.
Siyaset, eğer habisleşmiş güç ağlarını çözebilecek cesareti bulabilirse, yeniden “kamusal iyinin” alanı haline gelebilir.
Son bir soru: Biz, habisleşen iktidarların sessiz tanıkları mı olacağız, yoksa demokratik direncin aktörleri mi?
—
Etiketler: #siyaset #iktidar #ideoloji #demokrasi #toplumsalcinsiyet #politikahlak